cayicen135

Bizim için çayın da futbolun da demlisi makbuldür

sir

Fikret abini tanıycaksın vol.6

Kim Kardashian-Reggie Bush çifti

edit by hafız: fikret abi filan deyince ikinci resmi ekleme ihtiyacı hissettim

Sivasspor-Beşiktaş

Galatasaray-Hamburg maçının ardından Türkiye'nin futbol gündemine bu maç oturacak. O kadar rahattım ki bu maç hiç konuşulmuyordu. Gündemden uzak olmak, olayları dışarıdan takip edebilmek bazen daha iyi oluyor.

Her Beşiktaşlı gibi bende Gençler maçından sonra Sivas maçını düşünmeye başladım. Durup dururken aklıma maç geliyor. Gitsek mi gitmesek mi, maç nasıl olur, hangi 11 ile sahaya çıkacağız. Ulan bi rahat bırak, okul var, iş var... Yok abi diyor önce sen kafanda bitereceksin.

İki sene önce ne güzel dokunmuştu İbrahim Akın diyorum içimden. Holosko geçen sene olduğu gibi gene fırlayıp kafayı uzatıverse.

Sonucunu bir kenara bıraktım. Beşiktaşımın Sivas'ta Beşiktaş gibi olacağına eminim. Ne olursa olsun yine yeniden "Oleey Saldır Beşiktaşım..."

Keşke kovboy olsaydı!

Atlara olan sevgisiyle tanınan Brezilyalı golcü Ailton, Beşiktaş'tan ayrıldıktan sonraki üçüncü yılında 6. takımına transfer oldu. Bu süreçte Kızılyıldız, Grasshoppers, Duisburg, Metalurh Donetsk ve Altach formaları giyen futbolcu, son olarak Campinense'ye imza atarak ülkesine döndü.

İlginç vuruşları, rakibin ofsayt taktiğine aldırmayan yapısı ve rodeo tutkusuyla hatırladığımız Ailton'u sevgiyle anıyoruz.


“Türkiye’den gitmeden önce İnönü Stadı’nda bir kez de olsa rodeo yapmak istiyorum” ~Aílton Gonçalves da Silva, Ekim 2005

tedaviden önce / tedaviden sonra


futbol sahalarında görmek istediğimiz hareketler

afc Bournemouth'un forveti lee bradburry'nin gol sevinci.

The Real King

İstinye duman altında, Müslüm babalı bir king masası kurulmuş. Kaybeden her zaman kaybetmez ama bu sefer yine kaybetti galiba. Mutlaka bir gün o da kazanacak ama o sinek kızını yemicekti...

Fikret abini tanıycaksın vol.5

Hadi oradan, kocakafa sen de!

Bir gün bir maçta Ümit Özat kardeşimiz topu Fenerbahçe ağlarına istemeden göndererek "kendi kalesine" diye tabir ettiğimiz golü atar. Tabi bu olayın ardından sayı göstergesinde "dakika bilmem kaç, Ümit Özat (kk)" şeklinde bir yazı belirir. İşin ilginç yanı bundan sonra başlıyor. Rakip takımda da bir Ümit bulunmaktadır. Bizim delikanlı Ümit kardeşimiz bu iki Ümit vakasından dolayı bu (kk) kısaltmasını "kendi kalesine" değil de "koca kafa" olarak anlar. Sebepse kendisi fenerbahçeye gelmeden evvel lakabı "koca kafa" imiş meğer. Garibim maç sonuna kadar düşünür durur ulan bunlar benim lakabımı nerden biliyor yahu, burada da koca kafa olduk iyi mi filan gibi yeise kapılır. Gerçeği ancak soyunma odasında arkadaşlarından anlar. Kendi kalesine attığı gol yetmemiş kendisine de gol atmıştır. Vahtır, komiktir.


*kaynak: itusozluk.com

TRT verdi nostaljiyi verdi nostaljiyi

TRT 3’te bağımlısı olduğum, kimi zaman kaydettiğim bir kuşak var: “Bir Zamanlar Ligimiz” Müthiş arşivini açıyor TRT; veriyor nostaljiyi, veriyor nostaljiyi...

Geçenlerde 1985-1986 sezonunun maç özetleri vardı.
Galatasaray’da Simoviç, Prekazi, Yusuf, Raşit, Arif...
Beşiktaş’ta Metin, Ali, Feyyaz, Fikret, Sinan, Gökhan...
Fenerbahçe’de Müjdat, Şenol, Pesiç...
Altay’da Erdi, İsa, Reha, Yesiç, Şeref, Turgut...
Cemal’li, Nazmi’li, İbiç’li Zonguldak var...
Trabzon’da Küçük Şenol, Büyük Şenol,
Küçük Hasan, Büyük Hasan zamanları...
Hakemlerden Sadık Deda, Bayram Can, İhsan Türe, Coşkun Kutay...

Detaylar müthiş.
Tribünlerde hâki bloklar şeklinde askerler oturuyor. Tribünde makineli tüfekli mavi bereliler var. 12 Eylül’ün gölgesi hâlâ stadlarda. Polisler “saylonlu” modelinde takılıyor.
Saha kenarı reklamlarındaki bankaların çoğu bugün lastiği patlatmış vaziyette.
Töbank’ı hatırlar mısınız mesela?...
Turgut ve Semra Özal çifti Beşiktaş-Ankaragücü maçını seyretmek üzerinde Şeref Tribünü’ndeki yerlerini alıyorlar.
Sahada “ayılama” faul yapıldığında spiker “futbol dışı hareket” demekle yetiniyor.
Gole saha içinde futbolcularla birlikte sevinen yerel gazete foto muhabirleri normal karşılanıyor.
Skorboard’ların içinde insanlar yaşamakta! Gol olunca bir siluet şeklinde belirip tabelayı değiştiriyorlar.
Sahalar berbat. Çamur deryası.
Tribünlerde formalı taraftar neredeyse hiç yok.
O yıllarda “store” mu vardı?

Bütün bu yoklukların, insanın içine “Pazar akşamı gelmiş ama ev ödevini yapmamış ilkokul öğrencisi sıkıntısı” taşıyan rüzgarların içinde büyük güzellikler de gizli.
Cevad Prekazi’nin müthiş füzesi var, Beşiktaşlı Gökhan’ın bugün de yarın da sonsuza kadar da haftanın golü sayılabilecek golü var; var oğlu var!
O günleri hayal meyal de olsa hatırlayanlar için eşsiz bir kaynak.
Hey gidi günler hey!

*kanat atkaya'nın 17 mart 2009 tarihli yazısıdır.

27 mayıs 2009 cl finali resmi topu

Rudi Völler ve Bruno Giordano'nun tanıtımını yaptığı şampiyonlar ligi finalinde kullanılacak adidas markalı top dün roma'da tanıtılmış.
yeni topun özelliği her türlü hava koşulunda kontrolünün daha kolay olmasıymış. topun renkleri ise roma imparatorlu'ğundan alınmış.
gelelim tanıtımı yapan isimlere. Rudi Völler 90' dünya kupasını italya'da kazanan almanya milli takımının efsane isimlerinden. Bruno Giordano ise lazio'nun roma doğumlu unutulmaz oyuncularından.
daha önemli isimler olamazmıydı? mesela -alman kontenjanından- 90' dünya kupası finalinde kupayı kaldıran lothar matthaus ve 95-96 sezonu şampiyonlar ligi kupası sahibi gianluca vialli.

2010

ülker'in basketbol şubesini kapatması ve sonrasındaki fenerbahçe ile olan evlilik herkesin malumu. derdim asla ezeli rakiplere taş atmak değil ama gördüğüm/bildiğim kadarıyla da ülker'den alınan destek anlamında şimdiye kadar en düzgün işleyen sistem de fenerbahçe'nin uyguladığı sistem. böyle bir evliliğe gerek var mıydı? gelen iki şampiyonluk ve 2 euroleague Top 16 başarısına rağmen gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki bence hayır. "ama barcelona bile isminin başına sponsor alıyor..." gibi hamaset edebiyatlarını ciddiye almıyorum. farklı ülkelerin kültürlerini birebir bize adapte edip sonuçlara varmak manasız oluyor. buyrun bir bakın liverpool tribünleri ve fenerbahçe tribünlerine. herhangi bir fark görebiliyor musunuz? olmuyor ama işte.

velhasıl konu bu değil. malum evlilik ve özellikle akabinde türlü çin oyunlarıyla aydın örs'ün görevine son verilmesinin ve federasyonla yapılan şuursuz anlaşma ile tanjevic'in takımın başına gelmesinin ardından fenerbahçe basketbol şubesi sorumlularının ağzından düşmeyen bir "herşey 2010 için, biraz sabır" sözü var. bu 2010 senesi ne menem bir seneyse artık uğruna gerçek bir fenerbahçeli ve karşı karşıya geldikleri müsabakalarda tanjevic'e karşı üstünlük sağlayan aydın örs önce yollandı, ardından fenerbahçe ve basketbol sözcüklerini duyan herkesin yanına iliştireceği üçüncü isim olan ibrahim kutluay.

buyrun o meşhur 2010 da geldi. size göre günü kurtarmaya yönelik hareketler yapan, iki hamle ötesini düşünemeyen galatasaray'da quinton hosley ve tolliver varken, fenerbahçe'de hala kendisini geliştirememiş preldzic ve vidmar var. bunun yanı sıra bu iki gencin arkasında unutulan serhat çetin ve sezon başında erdemir'e kiralanan hakan demirel var. tüm avrupa macerası problemli geçen ancak aydın örs ile birlikte takım oyunu oynamaya başlayan ancak tanjevic'le yaşanan sorunlar ardından ayrılan solomon ve yerine gelen vasıfsız green var. 100. yıl şampiyonluğunda özellikle efes pilsen final serisindeki müthiş savunmasıyla şampiyonluğa büyük katkısı olmasına rağmen daha sonra nedense defterden silinen ve şu aralar mersin b.b.'de oynayan eddie basden var. yani kısacası var oğlu var. gelecek büyük başarılar için sabredilmesi gereken 2010 yılı kapıya dayanmışken fenerbahçe'de durum bu.

bu noktada sorulması gereken soru şu: fenerbahçe, isminin yanına ülker'i almadan da bu oyuncuları kadrosuna katamaz mıydı? bence giricek dışındakileri kesinlikle katabilirdi. bu evliliğin fenerbahçe için yararını bir kişi çıkıp söyleyebilir mi? yıllardır eleştirdiğimiz müessese takımlarının maddi gücü sayesinde kulüp takımlarını ezmesinden yine muzdarip olacaksak ülker ne iş yapar? maddi güç anlamında türkiye'deki tek rakibin olan efes pilsen ile transferde yarışamıyorsan ne diye varsın sen ülker?

"yönetim ne yaptığını biliyordur" "hep destek tam destek" mottosuyla yanıp tutuşan antu forum taraftarı profili 2010 geldiğinde ne diyecek en çok da onu merak ediyorum.

yukarıdaki resim basketbol federasyonu sitesinden alıntı. ibrahim kutluay'ın bu sene teknik üniversite formasıyla ortaya koyduğu performans. 26.93 sayı, 3.7 rebound, 3 asist, 1.5 top çalma. 2010 hedefleri dahilinde yetersiz görülen, bu seneki rotasyonda 5-6 dakika kendisine çok görülen ibrahim kutluay.

3. dalya!

Belli bir kısım futbolsever tarafından "beleşçi golcü", "boş kale topçusu" ya da "ballı" olarak nitelendirilen Filippo Inzaghi, takımı Milan'ın Siena'yı 5-1 yendiği maçta attığı 2 golle, kariyerinin 300. golüne ulaştı. Gerçekten de sevgili sporseverler, Inzaghi'nin attığı hiçbir golü ayakta alkışladığımı hatırlamıyorum. Pozisyona girme dışında, sahada yapması gereken işleri layıkıyla yapamadığını düşünüyorum. Ancak, önümüzde koskocaman bir gerçek var; 1991 yılında Piacenza'da başladığı ve 18 yıldır Juventus, Milan gibi üst düzey takımlarda sürdürdüğü kariyerinde kaydettiği 300 gol! Simone gibi tırt bir kardeşi olduğu da düşünülürse söylenecek tek bir söz kalıyor geriye; helal olsun Superpippo!

İzleyiciler